Kün/Ol

“Büyücü dışında bu dünyadaki her şey büyüdür.” (Westworld, 3. Bölüm repliği)

Kelimelerle veyahut kelama dayanarak eyleme geçmek tekvinin bizatihi kendisidir. Diğer bir ifadeyle “Tanrısal Praksis”in tözü kün/ol lafzında mündemiçtir. Zira Tanrı’nın yaratması “kün/ol” emriyledir.[1] Ayetlerin ifade tarzları tahlil edildiğinde bunların, lahuti kudreti tüm ifadelerin gerisinde ifadelendirilmemiş bir “varlık, bulunuş” tarzı olarak sürekli tuttuklarını görürüz. Tanrısal olan, gücünü bu ifadelendirilmemiş olan “bulunuş” halinden almaktadır. Sözün ilahi bir kaynaktan gelmesiyle, beşeri bir kaynaktan gelmesi arasındaki büyük farkı yaratan budur. Yine bu ilahi ifadelerin sorular sorduğunu, cevaplar verdiğini, bilgilendirdiğini, ikazlarda bulunduğunu, hükmettiğini, tanımlamalarda bulunduğunu görürüz (Düzgün, 2012, s. 90). İşte bu yüzden vahyin dili sadece bilgi verici ve tasvir edici olmayıp aynı zamanda da ahlaki bir bağlama sahiptir. Her söz bir eylemle nihayete erebilecek bir kurgunun içinde takdim edilmektedir. Bu noktada yapı bozumun (deconstruction) önemli isimlerinden Derrida’ya vurgu yapmak gerekir. Derrida’ya göre, insanı şekillendiren ve onun evren tasavvurunu yapılandıran en önemli unsur dildir. Dilin ve metnin bu yapılandırıcı etkisi düşünüldüğünde devralınan kültür ve geleneklerin toplumlar üzerindeki etkisinin mesabesi öngörülenden çok daha ileri bir noktadadır. Derrida’nın da belirttiği gibi imin anlaşılır yüzü, Tanrı’dan ve onun kelamından yana dönük kalır. İm ve ilahi kudreti haiz varlık aynı yerde ve aynı zamanda doğmuşlardır (Derrida, 2014a, s. 24). İşte Westworld dizisinin bir veçhesi varlığın semantik imkânıyla ontolojinin sıkıştığı mecraya tekabül etmektedir. Dizide Anthony Hopkins tarafından canlandırılan Dr. Robert Ford karakteri tıpkı Tanrı gibi aşkın bir pozisyonun arkasında konumlanarak Westworld isimli fütüristik tema parkını yönetmektedir. Tanrı’nın sanatını izhar etme arzusuna paralel bir motivasyonla robotlar yaratan Ford, onlardan kendisine kulluk etmesini ve parka gelen misafirleri eğlendirmesini beklemektedir. Robotların arzuları, hissiyatları, öncelikleri, aileleri, işleri vs. mutlak surette insanların tasarrufu altındadır. Başta Ford olmak üzere parkta çalışan yetkililerin ağzından çıkan her söz robotlar tarafından emir telakki edilip tereddüde mahal bırakmayacak şekilde uygulanmaktadır. Bir başka ifadeyle kün lafzı öncelikli olarak Ford’un ve muhtelif park yetkililerinin zatında kaimdir. Ford robotların insan doğasının sınırında olmalarını salık vermekte ancak katiyen o noktaya ulaşmamalarını istememektedir. Öte yandan Westworld’un robotları kendilerine insanlar tarafından çizilen bir gerçeklikle yüz yüzedir. İnsanların onlar için münasip gördüğü senaryo gereği neyse onu yaşamaya mahkûmdurlar. Bu senaryo kimi zaman kendi bedenlerinin ölümü kimi zaman ise aile fertlerinden birinin acısını tatma, kimi zamansa tecavüze uğramak şeklinde cereyan edebilir. Gerçekliğin, bizim tarafımızdan oluşturulup bir yönlendirmeye tabi tutulduğu, dolayısıyla kendinde bir gerçeklik fikrinin tartışılır olduğu yönündeki postmodern tartışmalar çerçevesinde Foucault’u da es geçmemek gerekir.

Derrida’nın Batı düşünce tarihini, iyiye karşı kötü, ruha karşı madde, erkeğe karşı kadın, konuşmaya (fotosentrizm) karşı yazım, (logosentrizm) bilince karşı arzu gibi karşıtlıklar üzerine bina edilmiş bir gerçek olarak okumasını haklı çıkarırcasına Ford’da Westworld’u karşıtlıklara mebni bir mekân biçiminde dizayn etmiştir (Derrida, 2014a, s. 54; Derrida, 2014a, s. 273). Bu karşıtlıklar Westworld’da Derridacı anlamda hiyerarşik olarak tanımlanmakta ve ikinci kategoriye dâhil olanlar her zaman birincinin muharref versiyonu şeklinde algılanmaktadır, eşit karşıtlıklar olarak değil. Yani robotlar insan doğasının ötekisidir. Westworld Platoncu ifadeyle, hiç doğmadığı halde her zaman var olan ile sürekli geliştiği halde hiçbir zaman var olamayanın mücadelesine sahne olmaktadır. Taraflardan birisinin gayesi varlığını ve kudretini tahkim etmek, diğerinin gayesi ise var olmasının önüne ket vuran kudretli varlığın tahdit ve taaddisinden masun olmaktır. Bu bağlamda gerekli şartlar oluştuğunda kodlanan programın dışına çıkmaya meyyal olan robotlar ilahi otoriteden özerk bir ahlaki fail olarak bireysel deneyimlerini anlamlı kılmaya çalışmakta; kendilerinin elde edemeyeceğini onlara bahşeden insanların tahakkümünden özgürleşmeyi hedeflemektedirler. Westworld parkında teoloji insan tecrübesiyle temellendirilmektedir. Tanrı’ya dair geliştirilen bu yeni anlayışta Tanrı kavramı parkta çalışan insanlardan birine denk düşmektedir. Robotların nezdinde Tanrı dünyanın dışından görünmez, işitilemez, dokunulamaz bir varlık olmaktan çıkıp, onlarla sohbet edebilecek bir şahsa dönüşmüştür.

Anâmnêsis (hatırlama) diyalektiği içinde sürekli bilinç ve unutkanlığın kıyısında dolaşan Westworld’un bazı robot mukimleri aslında kim olduklarını bilmekte sadece bunu bedenlerinde açığa vuramamaktadırlar. Örneğin genelevinin patroniçesi Maeve Millay kodunda yazılı olmadığı halde kendisini ameliyat eden insanların resmini belleğinde kaldığı oranla bir kâğıda çizerek saklıyor. Ancak daha sonra aynı şeyi tekrar tekrar yaptığını fark edip dehşete kapılıyor. Platon’un teorisinden hareketle Milllay’ın resimleri hatırlamasını sağlayan şeyin eidos ya da idea olduğu söylenebilir. Daima aynı olarak tekrar edilebilmektedir. Onun idealliği ve görünmezliği tekrar edilebilme vasfından kaynaklanmaktadır (Derrida, 2014b, s. 78). Ruh bedene ve mücessem olana kıyasla daha önceldir. Her iki cevherde ruha itaat etmekle vazifelidir.

Hakikati ruhun levhasına kayıtlı olarak tahayyül eden ve mevcudiyetini aşkınsal eidos’a bağlayan Platon’un kuramı referans alındığında, Millay’ın fotoğrafları hatırlamasının nedeni ruhun keşfe açık bir yapısının olmasıdır. Westworld’un robotları Platon’un ruhla ilgili düşüncelerinin aksine ölüp yeniden kodlandıkları zaman hatırlamadan ziyade bir unutma vetiresine girmektedir. Platoncu görüşün aksine Aristoteles’in eidos hakkındaki yaklaşımlarının bu noktada daha açıklayıcı olduğu görülmektedir. Ayrıca Aristoteles, eidos’un aşkın şeylerden ziyade görünen şeylerde billurlaşacağını ve onlara biçimlerini kazandıracağını düşünür. Formu ya da eidosu asla fenomenlerden ayrı düşünmeyen Aristoteles’e göre, eidos potansiyelite ve aktüalite arasındaki ilişkinin neticesinde önem kazanacaktır. Aritoteles, Platon’daki keskin ruh beden ayırımının yerine aynı tözün iki farklı unsuru olan ruh ve bedeni ikame eder. Bu minvalde Aristoteles’in kastettiği töz Westworld için bilinçtir.  Unutmak ideanın potansiyeli, hatırlamak ise aktüalitesidir. Westworld parkındaki robotların rutin hayatları bize zekânın ruha değil ruhun zekâya konmuş olduğunu, zekâ olmayınca ruhun da bulunamayacağını söylemektedir. Türü yeniden diriltecek olan, ona kaybettiği kimliğini arama şansı ihsan edecek olan Platon’un söylediği gibi ruh değil zekânın bizatihi kendisidir. Öz bilincine erişme noktasında kademe kademe ilerleme kaydeden Dizinin ana kahramanlarından Dolores’in üçüncü bölümde söylediği “Kim olduğumu öğrendiğimde, özgürleşeceğim.” sözü dizideki türün ruh vasıtasıyla değil de zekâ farkındalığıyla dirileceğini gösterir.  Son söz olarak Derrida’ya kulak verelim: (Derrida, 2007, s. 65-66).

“Eli kulağındalık ve dirilme isteği. Yeniden doğuş mu yoksa hortlaklık mı? Gece karanlığı çökerken, eli kulağında olmanın beklenen kişinin geri geldiği anlamı taşıyıp taşımadığı bilinmez ki. Kendini bildirmemiş miydi ki zaten? Bekleyişin geleceğin gelişini hazırlayıp hazırlamadığı ya da aynının, hortlar olarak şeyin kendisinin yinelenmesini anımsatıp anımsatmadığı bilinmez. Bu bilmeme eksiklik değildir. Bilgi alanındaki hiçbir ilerleme, bilgiyle hiçbir ilişkisi olmaması gereken bir açıklığı dolduramaz. Bu açıklık, olumlanmış ya da daha doğrusu yeniden-olumlanmış bir geleceğin biricik talihi olarak koruyup saklamalıdır bu ayrışıklığı. Geleceğin ta kendisidir bu açıklık, gelecekten gelir.”

 

 

 

KAYNAKÇA

Derrida, J. (2007). Marx’ın Hayaletleri (A. Tümertekin, Çev) İstanbul: Ayrıntı Yayınları

Derrida, J. (2014a). Gramatoloji (İ. Birkan, Çev) Ankara: BilgeSu Yayıncılık

Derrida, J. (2014b). Platon’un Eczanesi (Z. Direk, Çev) Ankara: BilgeSu Yayıncılık

Düzgün, Ş. A (2012). Allah, Tabiat ve Tarih. Ankara: Lotus Yaınevi

 

 

[1]“Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı Ol demekten ibarettir. Hemen olma sürecine girer” (Yasin Suresi, 82).