Bir Genel Müdür Portresi: İsmail Cem – II

İsmail Cem’e Yönelik Eleştiriler

Kıbrıs meselesi CHP ve MSP koalisyonunun arasını epey açmıştı. Başbakan Ecevit’in tüm barışçıl yollar tüketildiği için Kıbrıs Harekâtı’nın bir zorunluluk neticesinde yapılıyor minvalindeki demeçlerine rağmen Erbakan bu müdahaleyi bir fütuhat havası içinde ilan ediyordu. Dahası MSP’li üyeler CHP kanadını çok fazla taviz vermekle ve Batı’ya karşı yeterince dik duramamakla suçluyordu. Neticede başta Kıbrıs meselesi olmak kaydıyla muhtelif anlaşmazlıklardan dolayı koalisyon dağıldı. 37. Hükümetin ardından işbaşına gelen Sadi Irmak başkanlığındaki partiler üstü 38. Hükümet, Süleyman Demirel başkanlığında kurulan, Adalet Partisi (AP), MSP, Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ve Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP) müteşekkil I. Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruluncaya kadar görevini sürdürdü. Milliyetçi Cephe’nin iktidar olması İsmail Cem’in görevinin fiili anlamda bittiğinin işaretiydi.

Özellikle Adalet Partisi çevreleri ve Milliyetçi Cephe’nin Başbakanı Süleyman Demirel, İsmail Cem’e şiddetle karşıydılar. Ona yönelik eleştirilerin muhtevası sadece TRT’de izlediği yayın politikasından ibaret değildi. İsmail Cem’in yaşının genç olması, TRT Genel Müdürü olmadan önce yazdığı yazılar, siyasal görüşü hatta İpekçi soyadını kullanmaması bile tenkitlere maruz kalıyordu.

Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin kurulmasından yaklaşık 2 ay sonra 9 Mayıs 1975’te, AP Muğla Milletvekili Ahmet Buldanlı ve dokuz arkadaşı, “TRT Kurumunun izlediği yayın politikasını ve tarafsızlık iddialarının incelenerek, alınacak tedbirleri saptamak” amacıyla bir araştırma önergesi verir. Mahut önergede sağ ve sol fraksiyonlar arasındaki gerilimin o dönem nasıl bir hal aldığının izlerini görmek mümkündür. Tek cümleyle ifade edecek olursak, önerge de Cem’in TRT’yi solun yayın organı yaptığı ileri sürülmektedir. Buna delil olarak İsmail Cem’in Haziran 1971 yılında yazdığı bir yazısındaki “TRT özerkliğinin kalkması halinde, iktidardaki siyasal partiler, TRT’yi kendi özel araçları gibi kullanma imkânını dahi bulabileceklerdir”, cümlesi gösterilmektedir.

TRT’nin yayınları AP cenahının şiddetli eleştirilerinin hedefindedir. Bu yayınların cemiyetin ahlakını dejenere ettiğine kani AP’lilerden biri olan Ömer Ucuzal, Cumhuriyet Senatosu’nun 11. Birleşimi’nde TRT yayınlarına ilişkin şu değerlendirmelerde bulunur:

TRT fikir olgunlaştırıyor sloganıyla Türk Milletinin karşısına çıkmaya hakkınız olmasa gerek. Dün akşam bilmiyorum seyrettiniz mi? Televizyonda «Çemberleri kıralım» adı altında bir temsil verildi. Bizim Anayasamızın 35’inci maddesi aile hukukunu Devletin teminatı altına almış. Bilmiyorum, sayın arkadaşlarım bunu nasıl bir fikir olgunlaşması sayarlar? Evde ne ana kaldı, ne baba kaldı, ne çocuk kaldı, ne kız kaldı, ne damat kaldı, ne de komşu kaldı. Bütün cemiyeti yıkıp götürecek bir tahribat. Baba ile oğlunun konuşması, baba ile kızının konuşması, bir başka zengin hanımın bir başkasıyla tutumu… Arkadaşlar; Milletimiz bundan ne fikir geliştirecek? Örfü, âdeti, inancı dünyaca malum olan benim asil milletim hangi fikri oluşturacak da, bundan istifade edecek?”

Bir başka AP’li Refet Rendeci ise TRT’nin apaçık bir biçimde Marksizm propagandası yaptığını ileri sürer. Cumhuriyet Senatosu’nun 13. Birleşimi’nde söz alan Rendeci şöyle der:

“O metottaki ilkelerle, TRT çalışmaları kıyas edilirse bunun tıpa tıp aynı olduğu ve özgürlüğe âşık, kalkınmasını henüz tamamlayamamış, hem demokrasiyi, hem kalkınmayı gerçekleştirmek için çabalayan, bu arada özgürlüklerine de toz kondurmak istemeyen Türkiye gibi memleketin bu gayretlerini baltalamak ve Marksizmi ülkeye aşılamak için ne gibi tedbir ve taktikler tavsiye edilmiş ise onlara tamamen benzer metotlarla hareket edildiği ayan beyan ortadadır. Burada suç unsurunun tespiti güç fakat maksat aşikârdır.

Öte yandan İsmail Cem’in TRT Genel Müdürü olması için çıkarılan 11 sayılı KHK özellikle AP milletvekillerinin dillerine pelesenk olmuş durumdadır. Örneğin, Cumhuriyet Senatosu’nun 37. Birleşiminde söz alan AP Balıkesir Milletvekili Raif Eriş bu konuyla alakalı değerlendirmelerini şöyle özetler:

“Hükümetin yaptığı ve yapacağı tayin ve nâ­killerin, bir muhalefet sabırsızlığı ve sorumsuzluğu içinde burada ele alınıp eleştirilmesi, Yüce Senatonun ne seviyesi ile ne de kuruluş gayesi ile bağdaşmaz ise de, Anayasal bir kuruluş olan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Mü­dürlüğüne yapılan atama olayında; atanan yerin önemi ve atamanın şekli, kanımca burada ele alı­nıp Hükümetin samimiyet derecesi ile icraat ve faaliyetlerinde yasalara gösterilmesi gerekli hassasiyet, titizlik ve saygı ölçüsünde bir teşhise varmak zorunlu bir muhalefet görevidir. Yapılan atama, hukukî ve idarî bakımdan ele alınacak olursa, mevcut olan ve yürürlükte bulunan kanunların çerçevesine sığmayan bir idarî tasarrufla karşı karşıya kaldığımızı hemen görürüz. Şöyle ki; kamu görevlerinin 3’üncü, 1’inci derecedeki kadrolarına 10’uncu, 1’inci ve 2’nci derecedeki kadrolarına da 15 senelik kamu hizmetinde bulunulma gereği vazedilerek, hu derecelere yapı­lacak tayin işlemleri tanzim ve tespit edilmiştir. TRT Genel Müdürlük kadrosu da 1’inci derecede bir kadro iken ve bu esaslara göre tayin yapılması, imlâ edilmesi kanun icabı olduğu halde, buraya tayin edilecek şahısta bu şart ve nitelik’ mevcut olmadığı için, sadece ve sadece İsmail Cem İpekçi’nin buraya tayinini temin etmek maksadıyla, 11 sayılı Kanun Kuvvetinde Kararname çıkartılmıştır. Bu Kararname, bu şahıs1 için özel olarak çıkartılmıştır ki, bu suretle Anayasamızın 58’inci maddesindeki, «Kamu hizmetlerine atanmada ödevin gerektirdiği nitelikten başka hiçbir ayrım gözetilemez.» hükmü, hiç değilse zedelenmiştir. Zira TRT Genel Müdürlüğüne İsmail Cem İpekçi getirilmeyecek olsa idi, bu Hükümet markalı kanun elbette çıkmayacaktı. Adama göre çıkan bu kanun, «Adama göre iş.» lâfını epeyce eskitmiş oluyor.

Bu meyandaki iddialar, Cem’in görevde kaldığı süre boyunca dillendirilmeye devam etmiş, Milliyetçi Cephe’nin idareyi ele almasıyla iyice ayyuka çıkmıştır. AP çevreleri özetle, TRT’nin yayınları ile kamu nizamının bozulma tehdidi ile karşı karşıya kaldığını, millilik unsurunun tahribata uğradığını, komünistlerin ekrana çıkartılarak toplumun ahlakını bozmayı hedef alan yayınların yapıldığı iddia edilmektedir. AP’lilerin TRT’ye yönelik ithamları merhum Süleyman Demirel’in 1970’lerde yürüttüğü şiddetli Anti-Komünizm kampanyasının örneklerinden biridir.

İsmail Cem’e gelen eleştiriler sadece sağ kaynaklı değildir. Cem ve yönettiği TRT sol kesimin eleştirilerinden de nasibini almış, ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamamıştır. O dönem Cumhuriyet gazetesinde çalışan Yalçın Küçük’e göre, TRT sol görünümlü olmasına rağmen izlediği yayın politikası soldan çok sağ retoriğe yakındır. TRT’nin yaptığı reklam anlaşmaları ve yayın sürelerini arttırması da solun problemli gördüğü meselelerin başında gelir. Çünkü özünde televizyon emperyalist ve kapitalist ülkelerin kendi doktrinlerini başka ülkelere empoze etmesine yarayan araçtan başka bir şey değildir. Dolayısıyla TRT sağın iddia ettiği gibi sola değil tam aksine sağın makbul addettiği kapitalizme hizmet etmektedir. Ayrıca TRT sol figürlere adı konmamış bir ekran sansürü uygulamaktadır. TRT ekranları sağcıların çiftliğine dönmüş sol dışlanmıştır. İsmail Cem, çoğulculuk ilkesini esas alarak yönetmeye çalıştığı TRT’nin solculara yer vermesi sağ nazarında, sağcılara yer vermesi ise sol nezdinde kabul edilemez bir durumdur. İsmail Cem’in yönetim anlayışına TRT içerisinden de tepkiler vardır. Cem, göreve geldiği dönemde, TRT Yönetim Kurulu ile ilişkilerini, “Ben adeta, rakip partiden Bakanlarla hükümet etmek zorundaki bir Başbakan gibiydim.” şeklindeki sözleriyle açıklar. Özellikle Hükümetçi üyelerle Cem’in yıldızı bir türlü barışamaz. Cem görevde olduğu süre boyunca kurumda üst düzey görevlerde bulunmuş bazı isimlerden de eleştiriler almıştır. Ancak bunların çoğu TRT’nin teknik altyapısındaki aksaklıklara ilişkindir.

İsmail Cem’in Görevden Alınması

İsmail Cem, 26 Ocak 1975 günü Türk Haberler Ajansı Ankara temsilcisine verdiği demeçte, şahsına ve TRT’ye yönelik eleştirilere cevap verir. TRT’nin, Anayasa’nın çizdiği sınırlar içerisinde çalışan ve gerçekleri bir ayna gibi halka yansıtan bir kurum olduğunu beyan eder. Ona göre, TRT’yi suçlayanlar, halkın doğruları öğrenmesinden rahatsız olanlardır. Cem şöyle der:

“TRT, devletin malıdır, yani TRT milletin malıdır. Eğer temsil ettiğim kurum, haksız saldırılara uğramaktaysa, benim başvuracağım sadece bir merci vardır, tek merci vardır; TRT’nin mutlak sahibi olan milletim vardır… Kimi çevre, TRT’yi Anayasa doğrultusundan saptırmak, bir an önce yurt köşelerine götürmeye çalıştığımız radyo ve televizyon hizmetlerini geciktirmek, bizi halkımızın sorunlarından uzaklaştırmak, kısaca bizi kendilerine benzetmek için korkunç bir kampanyaya girişmişlerdir.”

Ben bunları halkımıza şikâyet ediyorum. Yüce milletimizin önünde kendilerinden davacıyım…

Cem’in verdiği demeçteki son cümle Milliyetçi Cephe Hükümeti’nin hayli tepkisini çeker. Bir Genel Müdür haddi olmadın Türkiye Cumhuriyeti’nin Hükümeti’ne vazıh bir biçimde meydan okumaktadır. 28 Ocak tarihli TRT haber bülteninde, AP, MSP, CGP ve MHP Genel sekreterlerinin yayınladığı ortak bildiri yayınlanır. Bildiri Milliyetçi Cephe Ortak Bildirisi adını taşımaktadır.

Bildiride, TRT’nin, “Memleketi 12 Mart öncesinin anarşi ortamına sürükleyip, demokratik parlamenter rejimi ortadan kaldırmayı planlayan, çeşitli tahrik mihraklarının sesi ve işbirlikçisi”, olduğu, öne sürülerek, sorumluların görevlerini yapması istenmektedir. TRT Yasasının 9. maddesinin, Genel Müdür’ün görevden uzaklaştırmasıyla ilgili hükümlerinin uygulanmasını isterler. Bildiriye göre, İsmail Cem, milletin meşru temsilcisi yüce meclisleri, devlet başkanını, hükümeti ve onun başını tanımadığını, devlet içinde devlet olduğunu, pervasızca, yasaları çiğneyerek ilan etmektedir.

1975 Şubatında, 11 sayılı kararnamenin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline ilişkin teklif, öncelik ve ivedilikle Meclis gündemine gelir. Kararname, Meclis Plan komisyonunda, sırasından önce görüşülmüş, kararnamenin raporuna, CHP’li üyelerin bilgisi dışında, 12 sayılı kararnamedeki, 10. geçici maddenin “g” bendi de müzakere edilmeden ilave edilmiştir. 6 Şubat 1975 tarihinde Meclis’te başlayan ve ardından Senato’da yapılan tartışmalı ve gergin görüşmelerde, Cem’in göreve geldiği günden başlayarak yöneltilen suçlamalar tekrarlanır. Hatta TRT’nin Beethoven ve Bach gibi müzisyenlerin eserlerini yayınlaması dahi suç teşkil eden fiiller kapsamında değerlendirilmiştir. Memleketin en hararetli gündemi TRT’dir; siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, sendikalar ve vatandaşlar TRT konusunda ikiye bölünmüştür. 6 Şubat 1975 tarihli Cumhuriyet Senatosu Birleşimi’nde sağ partiler TRT’ye ve Cem’in şahsına karşı olan sert eleştirilerin bazıları şöyledir:

“Muhterem arkadaşlar;

Ben bir soyadı meselesini, huzurunuza getirecek kadar devlet tecrübesinden yoksun değilim:

“Zatürree, hastanın hararetinin çıkmasıyla ölçülür. Psiko patolojik durumları neyle tespit edersiniz beyIer? Cemiyette öyle fertler vardır ki, fevkalâde kabiliyetlidir, son derece zekidir; fakat patolojik birtakım arazı vardır. Patolojik araza eğer teşhis koyar, tedbirini alırsanız, sonunda tenkit konusu olan birtakım problemlerle karşı karşıya gelmez, müteessir olmazsınız Son derece vasıflarının olduğunu yakinen bildiğim TRT Genel Müdürünün ruhî bakımdan böyle bir araza maalesef duçar olduğunu görmemek mümkün değildir. Evvelâ, hadiseyi bitaraf olması lâzım gelen Kurumun başına gelen kişinin (Mümessili odur, o temsil eder) bitaraf olup olmayacağını, reddi hâkim müessesesini çok iyi bilen veya bilmesi gereken hukukçu arkadaşlarıma sorarak anlatmak istiyorum. Bu de­ğerli arkadaş bakınız, bu makama gelmeden evvel neler yazmış…” (Fethi Çelikbaş, Cumhuriyet Senatosu Üyesi)

“TRT, kendi oyununu oynarken, milletin kendine olan inancını da yitirmiş bulunmaktadır. Bu müessese, kendine verilen demeçleri ve yurtta cereyan eden hadiseleri tahrif etmekte ve kendi arzusuna göre mikrofon ve ekranlarına aksettirmektedir. Beş ilin valisinin demeçlerinin tahrifi, son üniversite olaylarında yalnız hastaneden battaniye içinde kaçırılan cenazeyi ve alayını bütün ayrıntılarıyla gösterip, bu çocukların üniversitede yaptıkları bir milyondan fazla zarardan en ufak bir pasajın gösteril memesi, faşizmi yererken, komünizm cehenneminden ve kapalı kapılar arkasındaki dönen dolaplardan hiç bahsedilmemesi, yurt dışında ölen bir komünist yazarın cenazesini ta Bulgaristan’dan başlayarak günlerce millete dinletip seyrettirmesi, buna mukabil milliyetçi şair ve yazar rahmetli Arif Nihat Asya’dan hiç bahsetmemesi sonucu olarak, millet, bu Devlet mü­essesesinden soğumuş ve ona olan inancını kaybetmiştir. Yine, ekranlarında bizim düzenimize, örf ve âdetlerimize uymayan, terbiye ve geleneklerimize ters düşen bir düzenin propagandasını yapan, yönetim kurulunu ve Hükümeti dinlemeyen bu müessesenin başını bu görevden almak için acaba neyi beklediğimizi anlamak bizim için mümkün olamamaktadır. Sayın Başbakan, üniversite olayları dolayısıyla verdiğiniz bir demeçte, «Geciktirilmesinde millet zararı olan işlerin geciktirilmemesi gerektiğinden» bahsettiğinizi gazetelerden okumuş bulunuyoruz. Yukardan beri tarif ederek, milletin zararına olduğunun birkaç misalini gözler önüne getirmek istediğimiz TRT yayınlarından, bu müesseseyi millete zararsız hale getirmenin artık zamanının gelmiş ve batta geçmiş bulunduğunu söylemek istiyorum.” (Mehmet Nuri Ademoğlu, Cumhuriyet Senatosu Üyesi)

Bu gibi eleştirilere karşın İsmail Cem ve yönetimini müdafaa eden konuşmalar da mevcuttur. Örneğin, ilk ve tek kadın senatör olan Fatma Hikmet İşmen şu sözleri kaydetmiştir:

Sayın üyeler;

“Vakıa bir yandan bir terör havası estirilirken, öte yandan halkın gerçekleri daha iyi görmesi de körüklenmektedir; ama ne var ki, Türkiye haksız yere çok tahrip edilmekte, basiretsizce çok gerilere itilmek istenmektedir. İşçi hareketleri büyük baskı altına alınmaktadır. Hayat pahalılığı karşısında işçi ücretlerinin artırılması için yasal ve haklı olarak giriştikleri grev hareketleri Hükümet veya Sıkıyönetimce önlenmektedir. Böylece demokratik hakların kullanılmaz hale getirilmesi yürütülmektedir. Bundan yararlanmasını bilen işverenler toplu sözleşmelere yanaşmamaktadırlar. Aynı faşizan baskıların arkasındaki güçler TRT’yi hedef almaktadır, bu amaçla gerçekleri dile getiren, tamamıyla tarafsız çalışan ve kamuoyunun sevgi ve saygısını kazanan TRT’yi kendi maksatları için kullanacak bir alet haline getirmek istedikleri ortadadır. Sayın Başbakanın bu hususta dikkatini çekmek istiyorum.” (Fatman Hikmet İşmen, Cumhuriyet Senatosu Üyesi)

Baskılar ve eleştiriler karşısında, Sadi Irmak Hükümeti döneminde üç tarafsız hukukçudan oluşan bir Başbakanlık Komisyonu’nun kurularak, TRT’nin ve Cem’in çalışmalarını incelemesi ve hükümete rapor olarak takdim edilmesi kararlaştırılır. Cem, TRT Kanununca, hiçbir Başbakan’ın ya da oluşturacağı bir komisyonun, TRT ile ilgili araştırma yapma, rapor hazırlama vs. yetkisi olmadığını ancak, denetimden kaçmış intibası vermemek için soruşturma sürecine tabi olacağını ifade eder. Üç kişilik komisyon, Maliye bakanlığı Baş Hukuk Müşaviri ve Muhakemat Genel Müdürü Sahir Dinçmen Başkanlığında, İçişleri Bakanlığı Baş Hukuk Müşaviri Kemal Özgünay ve Başbakanlık Müşavir Cemal Aygen’den oluşmaktadır. Komisyon çalışmaları, Milliyetçi Cephe Hükümeti döneminde de sürer. Komisyonun soruşturmaya dahil ettiği başlıklar ise şöyledir.

1-TRT Genel Müdürü’nün atanmasındaki usulsüzlük iddiaları:

-Öğrenim durumu,

-Genel Müdürlüğe atanma niteliği,

-11 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede yetki saptırması olup olmadığı.

2-İnceleme konusu yapılan yayınlar:

-Yayınların genel niteliği,

-26 Ocak 1975 tarihinde akşam saat 19.00 Türkiye radyolarında ve saat

-20.00 televizyon haber bülteninde yayınlanan, Genel Müdür’ün demeci,

-Diğer yayınlar

-Sol ile ilgili yayınlar.

-Millî güvenlik, kamu düzeni ve devletin dış güvenliğini sarsacak nitelikte

yayın olup olmadığı,

3-TRT Genel Müdürü hakkında halktan gelen talepler:

-Genel Müdür’ün yerinde kalmasını savunanlar,

-Genel Müdür’ün görevden alınmasını isteyenler.

Komisyon üyeleri, 11 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, yetki saptırması olup olmadığı noktasında fikri bir mutabakata varamazlar. İsmail Cem’in kendisine yönelik eleştirilere cevaben verdiği demecin ise –TRT’yi korumak amacıyla dahi yapılsa-doğru olmadığı hem fikirdiler.  Halktan gelen olumlu ya da olumsuz taleplerin değerlendirilmesi ise,

Komisyona göre, yetki kapsamında değildir.  Millî Güvenlik ve kamu düzeni ile ilgili olarak da, televizyonda yayınlanan Aşk-ı memnu dizisi içinde geçen bazı ifadelerin mezhep ayrımcılığını körüklediğini iddia eden dilekçelerden söz edilmektedir. Komisyon, TRT’de, suiistimal olup olmadığı yolundaki iddialar kapsamında da, kurumda israf niteliğinde harcamaların olup olmadığı, eğer varsa bunların neler olduğu hususunun, Komisyonun inceleme alanı dışında kaldığı görüşündedir. Raporda, 11 ve 12 sayılı Kanun Hükmünde kararnameler konusunda da, TRT Genel Müdürü olacak kişi hakkında istisnai memuriyet hakkı iptal edildikten sonra genel hükümlerin uygulanması ve Cem’in görevden alınması yoluna gidileceği belirtilmektedir.

TBMM’de konuyla alakalı tartışmalar devam ederken, 31 Mart 1975’te, I. Milliyetçi Cephe Hükümeti, TBMM’nden güvenoyu alır. Milliyetçi Cephe hükümetinin gündeminin birinci maddesi TRT’dir. Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, 2 Mayıs 1975 günü yaptığı açıklamada, “Hükümet olarak TRT’nin başındakini azletme kararı aldıklarını”, açıklar.

Mezkûr açıklamada, TRT’nin asla Moskof istikametinde hareket edemeyeceği vurgulanır. Başbakanlık Komisyonu’nun, İsmail Cem ve TRT için hazırladığı rapor, 8 Mayıs 1975 tarihinde, Başbakan Demirel’e sunulur. Mecliste, Cem’in göreve getirilmesiyle ilgili kararnamenin tartışmaları sonuçlanmamışken, görevden alma kararnamesi hazırlanıp, Cumhurbaşkanı Fahri Korütürk’e gönderilir. Kararnamenin gerekçesinde ek olarak, Komisyon raporu da bulunmaktadır. Kararname, Cumhurbaşkanınca onaylanarak 17 Mayıs günlü Resmi Gazete’de, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın Genel Müdür olduğunu bildiren kararnameyle birlikte yayınlanır ve TRT’deki İsmail Cem dönemi sona erer.