Bir Genel Müdür Portresi: İsmail Cem – I

İsmail Cem ve İpekçi Ailesi

Bugün 24 Ocak 2007’de kaybettiğimiz İsmail Cem’in vefatının 10. yıl dönümü. İsmail Cem, Türk siyasal hayatında çok yönlü kişiliğiyle müstesna bir yer edinmiş isimlerden biridir. O gazeteci, yazar, bürokrat ve devlet adamı kimlikleriyle ülkesine hizmet etmeye çalışmış, zor zamanlarda devrin adamı olmak yerine inandığı doğruları müdafaa etmiş, çok tonozlu kubbenin sol tarafında hoş sedalar bırakmış örnek bir simadır.

Esasen İsmail Cem’in tam adı İsmail Cem İpekçi’dir. Selanik’te ipek ticaretiyle meşgul olan İpekçi Ailesi 1800’lerin sonlarına doğru İstanbul’a göç etmiştir. Ailenin Selanik’te ipekçilikle başlayan macerası, İstanbul’da sinemacılıkla devam etmiştir. İpekçi Ailesi, Türkiye’nin sinema sektöründeki ilk temsilcilerindendir. İsmail Cem’in babası Mehmet İhsan İpekçi’nin sahibi olduğu İpek Film, bir dönemin en popüler yapımcı şirketlerinin başında gelmekteydi. Ayrıca Beyoğlu’ndaki Emek, Fitaş, Yeni Melek gibi muhtelif sinemalar yine İpekçi ailesi tarafından işletiliyordu. Milliyet gazetesinin eski genel yayın müdürü Abdi İpekçi, modacı Cemil İpekçi ve yazar Leyla İpekçi gibi isimlerin İsmail Cem’le akrabalık bağı bulunmaktadır. İsmail Cem 1963’te İsviçre’den Türkiye’ye döndükten sonra kuzeni Abdi İpekçi’nin gazetesi Milliyet’te çalışmaya başlar. Cem, Milliyet’in dış politika köşesinde dünyada bir günde cereyan eden tüm hadiseleri küçük yorumlarla okuyucuya takdim etmektedir. Amerika’da siyahların yaptığı bir yürüyüşle alakalı yazdığı ilk yazısını, Abdi İpekçi’nin yazı işleri müdürlüğündeki selefi Turhan Aytul’a teslim eder. Bunun üzerine Turhan Aytul, Cem’e herhangi bir göbek adının olup olmadığını sorar. Çünkü Aytul’a göre, kamuoyunun önüne ilk kez İpekçi soyadıyla çıkan bir yazar hakkında “tabi yazısı çıkar” kabilinden yorumların yapılması muhtemeldir. Neticede Aytul, İsmail Cem’den yazılarında soyadını kullanmamasını talep eder. Bu olaydan sonra 1970 yılında yayımlanan Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi başlıklı ilk kitabı da dâhil olmak üzere, bütün yazılarında, makalelerinde ve kitaplarında adı hep İsmail Cem diye geçer.

TRT’nin Yeni Genel Müdürü

Türkiye’nin İsmail Cem ismini yakından tanımaya başladığı tarih, onun Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) Genel Müdürü olarak atandığı 1974 yılının Şubat ayına uzanmaktadır. TRT dışında başka hiçbir radyo ve televizyon kanalının bulunmadığı Türkiye’de, TRT Genel Müdürlüğü protokolde koltuk işgal etmekten çok daha öte bir anlam taşımaktadır. Tabiri caizse, TRT Genel Müdürü memleketin yegâne görsel ve işitsel kitle iletişim aracını yöneten bir medya patronu gibidir. İşte bu yüzden TRT Genel Müdürlerinin kimlikleri, ideolojileri, icraatları, ilişkileri vs. uzun yıllar gazetelerin birinci sayfalarında konu olmuştur. İsmail Cem’in TRT’deki “Genel Müdürlük” macerasına geçmeden önce dönemin TRT’sinin kurumsal yapısından kısaca bahsetmekte fayda var.

TRT, kamu yayıncılığının simgesi kabul edilen BBC’nin model alındığı bir anlayışla kurulmuştur. BBC’nin en büyük özelliği, siyasi iktidarın tahakkümünden münezzeh bir mecrada yayın yapabilmesidir. TRT’nin kuruluşunda da, bu bağımsızlık unsurunu tatbik etmek amacıyla TRT’ye özerklik tanınmıştır. Öyle ki, bugün muhalefet partilerin hedefinde olan kurum 1971’den önce muhalefetten ziyade siyasi iktidarların eleştiri odağındadır. İktidarlar TRT ile ne yapacağını bilemez haldedir. Diğer bir ifadeyle siyasi iktidarlar TRT’yi ne atabilmekte ne de satabilmektedir. İktidar erki hem kamu kurumu olup hem de kendi hegemonyasının sınırları dışında konumlanan TRT’den hiç hazzetmemektedir. Örneğin, merhum Süleyman Demirel 1971’den önce başbakan olduğu dönemlerde TRT’yi hükümetinin ideolojik aygıtı haline getirememenin, TRT’ye bu ayrıcalığı veren ilgili anayasal mevzuata dokunamamanın acısını kuruma kadro vermeyerek ve kurumun mali kaynaklarında kesintiye giderek çıkarmıştır. Özerk TRT dönemi 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra yapılan anayasa değişikliğiyle son bulmuştur. 20 Eylül 1971 tarihli ve 1488 sayılı yasa ile Anayasa’nın 121. maddesi değiştirilmiş; daha önce, Anayasa’nın Özerk Kuruluşlar başlığı altında ele aldığı üniversiteler, radyo- televizyon kurumu ve haber ajansları yapılan değişiklikle üniversite, tarafsız radyo- televizyon ve haber ajansları şeklini almıştır.  Tarafsızlık esası özerklik statüsü elinden alınan TRT’ye rejimin ihsan ettiği bir teselli armağandır. İşte İsmail Cem’in TRT tarihi açısından önemi tam da bu noktada başlar. Çünkü Cem’in 1974-1975 yıllarını kapsayan 500 günlük görev süresi boyunca de jure olarak özerk olmayan TRT’nin de facto özerkliğini kotarabilmeye muvaffak olmuştur.

26 Ocak 1974’te göreve başlayan dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, birkaç aydır vekâletle yürütülen TRT’ye dinamik, reformist ve objektif niteliği haiz bir genel müdür atamak niyetindedir. Kâğıt üzerindeki adaylar arasında TRT Genel Müdürlüğü makamı için en uygun olanının İsmail Cem olduğuna karar verir. Ayrıca İsmail Cem’in İnönü-Ecevit mücadelesinde Ecevit’e destek olması ve 12 Mart Muhtırası’na karşı muhalif bir tutum almasının Ecevit’in bu kararında etkili olduğunu not ermek gerekir. İsmail Cem, Başbakan Ecevit’le yaptığı ilk görüşmede TRT Genel Müdürlüğü teklifini iki nedenden ötürü reddeder. Cem bu durumu şu cümlelerle izah eder:

“Başbakanlıktaki görüşmenin ertesi sabahı, kararımı vermiştim: Görevi kabul etmeyecektim. İki nedene dayanmaktaydı bu kararım: Önce yeterli hazırlığını yapmadan, üzerinde düşünüp, çalışmadan TRT’ye girmek, benim hiç alışık olmadığım bir davranıştı. Sonra, kendime güvenime rağmen, hazırlıksız olmam nedeniyle başarısızlığa uğrayabilir, bunun hesabı ise, benden değil Başbakan’dan sorulurdu. Görevi kabullenmek, büyük bir sorumluluğun altına girmekti aynı zamanda; benim yüzümden, beni seçenler büyük zarar görebilirdi.”

 

Ancak Ecevit, İsmail Cem’den hemen vazgeçmez, ısrarla teklifini yinelemeye devam eder ve en sonunda büyük bir iştiyakla istediği evet cevabını Cem’den alır. Ecevit’in bu ısrarının altında yatan sebeplerden biri de, Cem’in sol tandanslı olmasına rağmen koalisyon ortağı MSP çevrelerince de muteber ve makbul bir isim olarak kabul edilmesidir. Müdakkik bir gazeteci vasfıyla yazdığı yazılarında Cem, yazılarında sağa pejoratif yaklaşmamakta, eleştirileri ve değerlendirmelerinde itidal, hakkaniyet ve objektifliği şiar edinmektedir. Bu yüzden sağ gelenekten gelen –Süleyman Demirel dışındaki- bazı siyasi aktörlerin İsmail Cem’e karşı sempati duydukları söylemek yanlış olmaz. Nitekim Bülent Ecevit, İsmail Cem ismini Necmettin Erbakan’a ilk söylediğinde Erbakan’ın bu öneriyi gayet olumlu karşılayıp kısa süre içerisinde onay verdiğini belirtir.

Hükümet kanadının İsmail Cem’in TRT Genel Müdürü olması konusunda uzlaşmasına rağmen genel müdürlük yolunda önemli bir yasal engel bulunmaktadır. 359 sayılı TRT yasasını değiştiren 1568 sayılı yasanın 13. maddesine göre, TRT Genel Müdürü olacak kişinin, 40 yaşını bitirmiş ve devlet memuriyetinde ya da uzmanlaştığı dalda 15 yıllık meslekî tecrübeye sahip olması gerekmektedir. İsmail Cem’in durumu ise, bu iki koşula da uymaz. Cem’in Genel Müdürlüğü, hükümetin çıkardığı, “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürü hakkında Devlet Memurları Kanunu’nun istisnaî memurluklarla ilgili hükümleri uygulanır”, diyen 11 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameyle mümkün olacaktır.

TRT’deki Yeni Gelişmeler ve Kıbrıs Barış Harekâtı

15 Şubat 1974’te Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın İstanbul Şubesi Başkanı İsmail Cem, Cumhuriyet Halk Partisi ile Milli Selamet Partisi’nden müteşekkil 37. Hükümet tarafından TRT Genel Müdürü olarak atanır. 34 yaşında olan İsmail Cem, TRT’nin kendinden sonrakiler de dâhil, kurumun en genç genel müdürü olacaktır.

Cem, göreve başladıktan üç hafta sonra, yeni dönemin neler getireceğinin ipuçlarını 11 Mart 1974’de yaptığı basın toplantısıyla açıklar. Cem’in açıklamasındaki en dikkat çekici husus, “TRT’nin görevi, iktidarların sesi olmak değildir” ifadesidir. Cem, TRT’nin anayasa ve yasalar çerçevesinde, çağdaş, demokratik, şeffaf ve çoğulcu bir anlayış muvacehesinde yönetileceğini belirtir. TRT’nin görevi belli bir görüşü halk nazarında tahkim etmek amacıyla yayın yapmak değildir. TRT’nin temel fonksiyonu bütün görüşleri ihtiva eden yayınlarıyla kamuoyunun oluşmasına yardım etmektir. Bu minvalde kurumun başlıca kriterlerinden biri halkın ne düşündüğü, ne istediği ve neyi beğendiğidir. TRT artık halkın eğilimlerine odaklanan, halkın kültürünü yansıtan, halkın sorunlarını dile getiren programlar yapacaktır. TRT’nin kanal verici istasyonu fildişi kulenin üzerine inşa edilmeyecek, kurumun sensörleri halktan kopuk sinyaller üretmeyecektir. Sanat ve eğlence programları da, genç dimağların yanlış değer yargılarına erdem dışı ve ahlaka mugayir davranışlara sevk edebilecek unsurları barındırmayacaktır. TRT Cumhuriyet rejiminin kazanımlarının ve Atatürk ilkelerinin halka benimsetilmesi noktasında yine başrolü oynayan kurumlardan biri olacaktır. Ancak bu görevi ifa ederken daha müşfik, daha naif ve diyaloğa açık bir tonda yapacaktır. Hülasa İsmail Cem’in TRT’sinin halk için, halk doğru ve halk odaklı bir çizgisini gaye edindiğini söylemek yanlış olmaz. Bu noktada Cem’in TRT’nin yeni yol haritasına ilişkin beyanatının birtakım muğlak ve müphem noktalar içerdiğini söylenebilir.  Mezkûr beyanat, halk tabirinin altının nasıl dolduğu, halkın yararının ne olduğu, değer ve yargıların hangi saiklere binaen menfi ya da müspet ilan edildiği gibi sorulara tatmin edici cevaplar vermekten uzaktır.

İsmail Cem, göreve gelmesinin ardından yaptığı ziyarette Başbakan Ecevit’in, kendisine TRT’ye ilişkin en ufak bir tavsiye veya eleştiride bulunmaktan titizlikle kaçındığını belirtir ve Ecevit’in bu tutumunu bütün Başbakanlığı süresince muhafaza ettiğini aktarır. Dolayısıyla İsmail Cem’in fiili özerk TRT’sininin oluşmasında Başbakan Ecevit’in sağduyulu tavrının da yadsınamayacak payı vardır.

İsmail Cem 500 günlük TRT Genel Müdürlüğü süresince kurumun birçok önemli yeniliğe imza atmıştır. Televizyonun yayına hayatına girmesiyle birlikte radyo, önemli oranda dinleyici kaybına uğramıştır. Bu kapsamda radyo yayınlarının azalan popülaritesine yeniden ivme kazandırmak amacıyla Sabahtan Sabaha, Kadın Dünyası ve Eve dönerken adlı canlı kuşak formatındaki programlar devreye sokulmuştur. TRT, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın kendi aralarında oynadıkları maçların televizyondan naklen verilmesi konusunda söz konusu kulüplerle 22. 02. 1974 tarihinde bir ön anlaşma imzalamıştır. Televizyon yayın sürelerinde kademeli artışlar sağlanmıştır. Önce Çarşamba günleri dışında haftada 6 gün ve 35 saate çıkarılan yayınlar, 24.05. 1974 tarihinde haftada 7 güne yükseltilmiştir. Dünya Kupası maçları ilk kez yine İsmail Cem döneminde naklen yayınlanmaya başlanmıştır.

İsmail Cem ekibinin yönetimde olduğu dönemin en önemli gelişmelerinden biri, TRT’nin uluslararası yayın kuruluşlarıyla ilişkilerinin geliştirilmesidir. TRT, Haziran 1974’de, Avrupa Yayın Birliği’nin (EBU) 1975–1978 yıllarını kapsayan dönem için Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmiştir. Bu EBU’nun kuruluşundan beri kuruma üye olan Türkiye’nin, ilk kez Kurul üyeliğine seçilmektedir. İsmail Cem, bu üyelik için yoğun bir mesai harcadıklarını, kongre sırasında çok yönlü bir kulis çalışması gerçekleştirdiklerini ve tartışmalarda sık sık söz alarak Türkiye’nin görüşlerini anlattıklarını söyler. Kongrede kurdukları ilişkilerin ve EBU Yönetim Kurulu üyeliğinin, Kıbrıs Barış harekâtı sırasında çok olumlu etkilerini gördüklerini, TRT’nin Yunan radyo televizyonundan daha fazla haber sağladığını belirtir.

İsmail Cem’in TRT’deki 500 gününde hem Türkiye hem de kurum için en önemli hadisesi, 1974’ün Temmuz ve Ağustos aylarında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’dır. Harekât sırasında kesintisiz 24 saat yayın yapılmakta; son gelişmeler ve olaylar anında izleyiciyle paylaşılmaktadır. 24 saatlik yayın dilimi içerisinde, her saat başı haber verilir. Aynı günlerde, Avrupa’ya yönelik radyo yayınlarının da süreleri arttırılarak, yayın akışı yeniden düzenlenir. Bu yayınların süresi, 16, 20- 25 Temmuz ve 14-18 Ağustos günleri arasında, toplam 228 saat uzatılmıştır. 27 Ağustos tarihinden başlayarak da, Türkiye’nin Sesi Radyosu, Kıbrıslı Türklere ve adada bulunan Silahlı Kuvvetler mensuplarına yönelik olarak 3 saatlik Kıbrıs İçin adlı bir programın yayınını başlatır. Harekât günlerinde haberler özel bir önem kazanmıştır. Devlet radyosunun, savaş döneminde halkın güvenini zedelememesi gerektiği mülahazasıyla, bütün haberler kaynak belirtilerek verilmeye çalışılır. TRT Harekât’ın seyrini izleyici ve dinleyicilere özetleyen yorumlar yayınlar. Bu yorumları kaleme alan kişi TRT Genel Müdürü İsmail Cem’dir. Cem o dönem yaptığı yorumlarla alakalı olarak şu sözleri dile getirir:

“Benim bu yorumlarda özellikle vurguladığım nokta, Türkiye ve o günlerin Yunanistan’ı arasındaki farktı. Bu yorumların yabancı elçiliklerce dikkatle izlenip, kendi dışişleri bakanlıklarına bildirildiğinin farkındaydım. Türkiye’nin bu harekâta girişmemesi halinde, faşist Yunan rejiminin kendi uzantısını Kıbrıs’ta kurmuş olacağını belirtiyor, Londra ve Zürich Anlaşmalarından, Türkiye’nin hukuksal haklılığından söz ediyordum. Olayı, demokrasi ile faşizm arasındaki zıtlaşmanın; faşizm yolunda ilerleyenlerin zorunlu maceracılıklarının çerçevesinde ele almaktaydım.”

(Yarın: İsmail Cem’in TRT Genel Müdürlüğü’ne kurumdan, sağdan/soldan gelen eleştiriler ve Cem’in görevden alınışı)