Hayek’in Evrimci Özgürlüğünü Aktüealize Eden Mekanizma: Hukukun Üstünlüğü

Liberalizmin 20. yüzyıldaki panoramik fotoğrafında ön plana çıkan simalardan biri de kuşkusuz Friedrich August von Hayek’tir. Onun liberal teoride açtığı yeni menfezler, liberal fikriyatın çeşitlenmesine, zenginleşmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Avusturyalı düşünür epistemolojik düzlemde, kurucu rasyonalist anlayışa karşı, kökleri David Hume’a kadar uzanan anti-rasyonalist geleneği devam ettirerek mukabele eder. Ancak buradaki anti-rasyonalist gelenek, irrasyonalizme ya da mistisizme tekabül etmez. Hayek, kurucu rasyonalizme bir kutsiyet atfetmemesinin irrasyonalizmle aynı manaya gelmeyeceğini şöyle ifade eder:

Burada savunulan şey, aklın terk edilmesi değil, fakat aklın uygun biçimde denetim altına alındığı sahanın rasyonel bir tetkikidir. Bu argümanın cüzü, aklın böyle zekice kullanımının bilinçli aklın mümkün olan azami sayıda hadisede kullanımı anlamına gelmediği hususudur.

Kurucu rasyonalizmin tarif ettiği mutlak akla Kantçı-Humecu bir şüpheyle yaklaşan Hayek, özgürlük kavramına dair ileri sürdüğü tezleri de aynı şüphenin süzgecinden geçirmiştir.  Hayek, özgürlüğün, uygarlığın sesine göre akort edilmiş bir mefhum olduğunda ısrarcıdır. Yani, özgürlüğün doğumu ve tekâmülü, uygarlığın tekâmülünün içinde cereyan etmiştir. Hayatın rutin akışına mebni olarak doğan, evirilen özgürlük insan aklına dayalı bir teşebbüsün, tasarımın mahsulü değildir. Çünkü insanoğlu, kendisini uygarlığa biçim vermeye muktedir kılan kabiliyet ve hususiyetlerle mücehhez kılınmamıştır. Uygarlık, bir toplumun asırlardır sürdürdüğü serüvenin maddi-manevi bakiyesidir. Tesadüfleri, felaketleri ve hataları da kapsayan bu serüven, deneme-yanılma yoluyla elde edilen semerelerin toplamı; ritmik bir devamlılığıdır. Bir başka deyişle özgürlük bu döngünün bağımlı değişkenidir. Fakat bir müddet sonra insanoğlu, özgürlüğün toplum(lar)a kattığı değer(ler)in farkına varmış ve kavramı tetkik etmeye başlamıştır. Özgürlüğün teorik temellerini kendiliğinden doğan düzene, bir bilin(e)mezlik haline yerleştiren Hayek’in anlayışında özgür olmak, en basit tanımıyla, toplum içerisinde ya da özel yaşamında kendi arzu ve planları muvacehesinde eylemlerini gerçekleştirmeye yetkin bireyin, başkasının keyfi müdahalelerinden azade olmasıdır. Olması gereken özgürlük budur. Bunun dışında üretilen özgürlük anlayışları birer fantazmagoryadan ibarettirler. Bireyin özgürlüğü birtakım kollektivitelerin hatta umum-i efkârın onaylamayacağı sonuçları yaratsa bile asla tahdit edilmemeli, engellenmemelidir. Zira bu özgürlüğün, uzun vadede toplumun tamamı için herkesin kullandığı başka bir özgürlükten daha büyük faydalar sağladığı tarihçe sabit bir vakıadır.

Kendiliğin doğan düzenden mülhem özgürlük kavramı, tarihin belli dönemlerinde diyapoz evrelerine girse de, tekamülü akamete uğramamış ve bireysel özgürlük formatında evrimini tamamlamıştır. Özgürlüğün bu evrimci vasfını koruyabilecek, aktüalize edebilecek yegâne mekanizma hukukun üstünlüğüdür. Hayek’e göre, özgürlüğü tabiri caizse bir deflorasyona maruz bırakabilecek en önemli unsur devlettir. Özgürlüğün ve dolayısıyla uygarlığın ilerleyişinin selameti açısından devlet aygıtının potansiyel risk teşkil eden tarafları hukukla törpülenmelidir. Devletin zorlayıcı günü yalnızca genel kuralların tatbiki noktasında mazur görülebilir. İcbardan masun, teminat altına alınmış bir özgür alanın varlığı hukukun üstünlüğü ilkesinin cari olduğu toplumlarda gözlenebilir. İşte bu yüzden Hayek’e göre, hukukun üstünlüğü ilkesi sadece yürütmenin eylemleri açısından değil; aynı zamanda yasama faaliyetleri açısından da hayati bir işleve sahiptir. Zira yasa, iktidarın -hiçbir denetim mekanizmasına tabi olmadan- keyfi davranmasına imkân verebilir. Bu durumda hükümetin yaptığı her eylem yasal addedileceğinden, burada hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olduğundan söz edilemez.

İnsanlığın mazisine dair kendiliğinden doğan düzen metaforuna yaslanan açıklamalarından bugünü tarif eden bağlayıcı hükümler çıkarması, Hayek’in kuramının pürüzlü kısımlarındandır. Ayrıca özgürlük kavramını hem tabii evrim sürecinin bir sonucuna indirgeyip, hem de onun tabii olmayan bazı müdahalelerle muhafaza edilmesi gerektiğinde ısrar etmesi, düşünürün teorisinin bir diğer yumuşak karnıdır. Ancak yaşadığı dönemdeki hâkim entelektüel anlayış göz önünde bulundurulduğunda, Hayek’in akıntıya karşı kürek çeken ve liberalizme mihmandarlık yapan bir isim olduğu söylenebilir. O, liberal teorinin sözleşmecilik vasfının aktüel mecrada tatbik edilebilmesinin bir ütopya olmadığını tarihsel örneklerin ışığında, önemli ölçüde tutarlı bir teorik çerçeveyle okuyucusuna takdim eden büyük bir düşünürdür.

Not: Bu yazı http://www.tezkiredergisi.org adresinde yayınlanmıştır.