AK Parti-MHP Simbiyozu: Mutualizm, Kommensalizm ve Parazitizm

AK Parti ve MHP’nin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kurdukları birlikteliği içinde üç ilişki türünü de (mutualizm, kommensalizm, parazitizm) barındıran bir çeşit simbiyoza yani ortak yaşama benzetmek mümkün. Bu ortak yaşamın erken dönemlerinde her iki parti arasındaki ilişki tipik bir mutualist ilişkiydi. Hem AK Parti hem de MHP kurdukları bu yaşam biçiminden fayda(lar) sağladı. Şöyle ki, AK Parti, MHP’nin verdiği açık siyasî destekle FETÖ mücadelesinde daha sert ve kararlı politikalar üretme imkânı buldu. Ayrıca OHAL’in yol açtığı birtakım mağduriyetlere karşı yükselen itirazları da yalnız başına değil, MHP ile birlikte göğüsledi. MHP verdiği bu siyasî desteğin semeresini bürokrasi sahasında aldı. Uzun yıllardır kızağa çekilen MHP’li bürokratik kadrolar yeniden tedavüle sokuldu. Ülkücüler tıpkı 70’lerde ve 90’larda olduğu gibi devlet içerisindeki başat aktörlerden biri hâline geldi. Bu durum doğal olarak AK Parti iktidarına da yaradı. Zira iktidar partisi kilit mevkilere güvenilir bürokrat tayin etme zorluğunu geçici bir süreliğine de olsa aşmış oldu. AK Parti-MHP arasındaki mutualist ilişki tipinin zirve yaptığı nokta kuşkusuz 16 Nisan referandumudur. Her ne kadar MHP’lilerin önemli bir kısmı devletlû liderlerine rağmen hayır’da birleşseler de resmî sonuçlar evet’i galip ilan etti. Bahçeli koltuğunu korudu; Erdoğan da parti reisliği ve devlet reisliğini kendi uhdesinde birleştirdi.

16 Nisan’dan sonra AK Parti-MHP simbiyozunun mutualist ilişki tipinden bir organizmanın ne fayda ne zarar gördüğü, diğer organizmanın yararlandığı kommensalist ilişki tipine doğru evirilmeye başladığını söyleyebiliriz. MHP ve özellikle de Devlet Bahçeli ittifakın nimetlerinden istifade etmeye devam etti. 15 Temmuz’dan birkaç ay sonra tekrar kıpırdanmaya başlayan parti içi muhalefet mahkeme kararlarıyla tamamen kadük duruma düşürüldü. 20 Haziran 2017’de, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, MHP’nin 19 Haziran 2016’da yapılan olağanüstü genel kurulunun iptaline ve bu genel kurulda alınan tüm kararların yokluğunun tespitine karar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Bahçeli’ye müzahir açıklamalarını unutmamak gerek. AK Parti cephesi ise referandumun akabinde bir yandan yeni sistemin -sistem demek ne kadar doğrudur bilemiyorum- nasıl tatbik edileceğine dair usul ve esasları belirlemeye çalışırken bir yandan da artık gizlenemeyen ekonomik problemlerle, iç ve dış politikadaki krizlerle baş etmeye çalışıyordu. AK Parti, bu meydan okumalara karşı doğru dürüst bir mukabelede bulunamadı. Kusurun içeride olduğunu, çözümün ancak kendini düzeltmekten geçtiğini bir türlü idrak edemedi. MHP de iktidarın içinde bulunduğu bunalımını sadece seyretmekle yetindi; AK Parti’yi daha rasyonel ve mutedil bir zemine çekme noktasında en ufak bir girişim göstermedi. Türkmen Beyi’nin Kutadgu Bilig’ten yaptığı alıntıları twitter hesabında paylaşma âdetini saymazsak tabi!

AK Parti-MHP simbiyozu arasındaki kommensalist ilişkinin ise Bahçeli’nin erken seçim çağrısı yaptığı 17 Nisan 2018 tarihinde sona erdiğini söylemek yanlış olmaz. Bu tarihten itibaren ittifak arasındaki ortak yaşamın, parazit olan organizmanın, yani MHP’nin yarar, konak olan organizmanın yani AK Parti’nin zarar gördüğü ilişki tipine, parazitizme dönüştüğünü iddia edebiliriz. AK Parti, Bahçeli’nin seçim çağrısına başta mütereddit ve şüpheci bir tavırla yaklaşsa da muhalefetin dağınık ve hazırlıksız görüntüsünün cazibesine dayanamadı. Seçimleri Bahçeli’nin öngördüğü tarih olan 26 Ağustos’un tam iki ay öncesine, 24 Haziran tarihine aldı. Ancak muhalefet idman eksikliğini kısa zamanda giderip seçim sath-ı mailindeki psikolojik üstünlüğü eline geçirdi. CHP’nin son derece akıllıca bir stratejiyle İYİ Parti’nin seçimlere katılmasının önündeki engelleri kaldırması muhalif bir sinerji doğurdu. Bu sinerji hâli hazırda İnce İnce gelişim kaydetmeye devam ediyor. AK Parti ise Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı saflarında yer almamasından dolayı bütün sağı konsolide edebilecek, milliyetçi ve İslâmcı tonları baskın bir motivasyon kaynağı kurgulamada epey zorlanıyor. Diğer bir ifadeyle, muhalefet saflarındaki sinerjiyi bir antagonizmaya dönüştüremiyor. İşte tam bu noktada tipik catch all parti reflekslerine sahip AK Parti’nin yaşadığı sıkışmışlık hâlini muhafazakâr Kürt seçmene yönelerek berhava etmesi gerekir. Ancak MHP bagajından ötürü bunu da yapamıyor. Çok dar bir söylemsel düzlem üzerinden siyaset yapan MHP, AK Parti’nin farklı seçmen profillerine ulaşmasına imkân veren menfezleri çoktan tıkamış durumda. Ayrıca Bahçeli’nin yer yer AK Partili bazı isimleri hedef gösteren açıklamalar yapması parti içi asabiyeti de zedeliyor. Yine Bahçeli’nin af meselesi gibi gündemde hiç olmayan tuhaf çıkışları ve bu çıkışlarında ısrar etmesi AK Parti’nin tam teşekküllü bir biçimde seçime odaklanmasını zorlaştırıyor. İktidar elitleri mesailerinin önemli bir kısmını MHP liderini tevil etmekle harcıyor. MHP cephesi ise müttefiki AK Parti’ye nazaran çok daha rahat bir kampanya dönemi geçirmekte. İttifak Yasası ile baraj sorunu kalmayan MHP teşkilatları 24 Haziran’a gerektiği kadar asılmıyor. Zaten Bahçeli de geçmiş seçimlere kıyasla miting ve toplantı sayılarını hayli sınırlı tutuyor. Seyahatlerinde genellikle karayolunu tercih eden Bahçeli bu sayede makam aracının fazla kilometre yapmasının önüne geçmişe benziyor!