Vebal 2023 I: Anketler ve Anketçiler

“Türkiye’deki kamuoyu araştırma firmalarının kahir ekseriyeti bilimsel kıstaslardan bihaber olmanın gevşekliğiyle iş yapıyorlar. Varsayıma dayanan sorularla veri yerine spekülasyon topluyorlar.”

Aslında seçim sonuçlarına ilişkin bir yazı kaleme almaya hiç niyetim yoktu. Altılı Masa’nın, resmî adıyla Millet İttifakı’nın yürüttüğü seçim stratejisinin böyle bir hezimete müncer olacağını en erken söyleyenlerden biriydim. Bu hususa muhtelif platformlardaki yazılarımda ve katıldığım programlarda defalarca değindim. Tabii o zamanlar solcusundan sağcısına, mürekkep yalamışından şeddeli cahiline bütün muhalifler, meşe ağacını gagalarken eğlenen bir çulluk kuşu gibi şakrak sesler çıkarıyordu. İşte böyle bir seçim yazısını yazma motivasyonunu bana veren bu güruhun laubaliliği ve aymazlığıdır. Muhalefetin akıbetinin feri failleri sıfatıyla seçim sonrası nasuh tövbesi etmesi gereken bu zevat, yine evrenin tüm hakikatlerini pejmürde ceplerine doldurup ahkam kesmeye devam etmektedir. Türkiye’deki muhalefetin adeta bir kaybedenler kulübüne dönüşmesindeki en büyük hisse, siyasî elitlerden sonra bu herzevekil zümreye aittir. İktidarsızlık, siyasetçi kifayetsizliği ile entelektüel basiretsizliğinin halvet olmasından doğar. Mamafih 2023 seçimleri özelinde şapkayı önüne koyması gereken yalnızca siyasetçiler değil, akademisyeninden gazetecisine, anketçisinden siyasal iletişimcisine muhalif kamusal figürlerdir. Bu kişiler Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı için birtakım safsatalarla kamuoyunu manipüle etmekten geri durmamış, buna itiraz edenlere iktidar ajanlığından tutun da “Beşli Çete” mensupluğuna kadar türlü yaftalar vurmuşlardır. Kamusal tartışma alanını, Kılıçdaroğlu’nun siyasî ikbali uğruna çalışan bir rıza imalat merkezine çevirerek kısıtlamışlardır. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun adaylığının öncesinde ve sonrasında yapılanlar, bir demokrasi pratiğinden ziyade bir manipülasyon pratiğine benzemektedir. Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına tam burada köşeli bir parantez açmam gerek. Muhtelif saiklerle Kılıçdaroğlu’nun doğru cumhurbaşkanı adayı olduğunun düşünülmesinde ve kendisinin desteklenmesinde herhangi bir beis bulunmamaktaydı. Bu durum, gaflet yahut basiretsizlik kategorisinde değerlendirilebilirdi ve gayet insanî idi. İnsanî ve medenî olmayan, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ilahî kaynaktan gelen bir mukadderat muamelesi yapıp bu politik kararın muarızlarını tekfir ve tecrit etmekti. Başta Halk TV ve Tele 1 olmak üzere muhalif medyanın, daha doğrusu CHP medyasının bütün kurumları ve bu kurumlarda boy gösteren aktörlerin birçoğu seçim süreci boyunca bu postmodern barbarlığın bizzat uygulayıcısı olmuşlardı. Elbette bir de bu zorbalık karşısında itiraz etmek şöyle dursun, acaba bile demeden bando vagonuna atlayan ve söz konusu barbar kavmin ayinlerini şakıyan muhalif platformlar vardı. Bu yazı dizimin kastı onlaradır, nahif ve safiyane çıkarımlarıyla Kılıçdaroğlu’nun münasip aday olduğuna inananlara değil.

Evvela yukarıda bahsettiğim rıza imalathanesinin kadrolu çalışanlarından olan anketçilerle başlayalım. Türkiye’deki kamuoyu araştırma firmalarının kahir ekseriyeti bilimsel kıstaslardan bihaber olmanın gevşekliğiyle iş yapıyorlar. Varsayıma dayanan sorularla veri yerine spekülasyon topluyorlar. Ana kütleyi oluşturan tüm unsurlar çoğu araştırmada temsil edil[e]miyor. Rassallık yok, çoklu mütekabiliyet analizi deseniz hak getire. Esasen bunlar hemen hemen her seçim döneminde yapılan kamuoyu araştırmalarında görülen ve meselenin teknik tarafını ilgilendiren eksiklikler, hatalar. 14 Mayıs 2023 seçimleri için üretilen anketlerin pek çoğunda ise metodolojik kusurları aşan bir ahlakî defo vardı. Hafıza tazelemekte fayda var. Meral Akşener ve İYİ Parti, Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayının saygın kamuoyu araştırma şirketlerinin yapacakları anketlere göre belirlenmesi gerektiğini her fırsatta dile getiriyordu. Nitekim İYİ Parti’nin ev sahipliğinde, 26 Ocak 2023’te yapılan 11. Altılı Masa toplantısının ardından paylaşılan metinde “Cumhurbaşkanı adayını belirleme konusunda altı siyasi partinin istişare, uzlaşı ve halkın tercihlerini yansıtacak şekilde çalıştığını buradan duyurmak isteriz” denilerek de bu durum diğer parti liderleri tarafından da dolaylı olarak teyit edilmişti. Ne var ki, adayın ilan edilme tarihi yaklaştıkça başta CHP medyası ve bu medyada cirit atan siyasetçi, akademisyen ve gazeteciler “aday anketlere göre belirlenmez” safsatasını yaymaya başladı. Öyle ya Temel Karamollaoğlu’ndan icazet alan Kılıçdaroğlu; Babacan’ın topladığı, Davutoğlu’nun tutuşturduğu odunların üzerinde ısınan ve Gültekin Uysal’ın tuttuğu ibrikten akan sıcak suyla abdestini alarak istihare namazına duracaktı. Anket, kamuoyu yoklaması, saha araştırması falan da neyin nesiydi? Kılıçdaroğlu ve ortakları, David Hume’un kemiklerini sızlatacak bir tutkuyla metafiziğe sarılmışlardı. Nihayetinde Saadet Partisi’nin ev sahipliğindeki 3 Mart’taki toplantıda Kılıçdaroğlu, Akşener’e tabir caizse ete kemiğe büründüm, Cumhurbaşkanı diye göründüm diyerek istiharesinin sonucunu faşetti. Bu mesiyanik çıkışı kabul etmeyen ve Masa’dan apar topar kalkan Akşener, üç gün sonra kararını değiştirerek -bu konu hâlâ izaha muhtaçtır- başladığı yere geri döndü. Kılıçdaroğlu artık resmen cumhurbaşkanı adayıydı. Bu tarihten sonra ise rıza imalat merkezi tam kapasiteyle işe koyuldu. Öncelikle neden Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın değil de Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu muammasının aşılması gerekiyordu. Zira İmamoğlu ve Yavaş’a karşı mensup oldukları partinin siyasî hinterlandından çok daha geniş bir teveccühün olduğu ayan beyan ortadaydı. Muhalefetin en berrak ve popüler bu iki isminin yerine AK Parti ve MHP seçmeninin on üç yıldır meyletmediği Kılıçdaroğlu’nun aday olarak sunulması, muhalif seçmende kekremsi bir tat bırakmıştı. Tam bu esnada çeşitli kamuoyu araştırma şirketleri birbirleriyle yarışırcasına anket sonuçlarını duyurmaya başladı. İlk kurşunu 8 Mart’ta ALF Araştırma attı. Buna göre, Kılıçdaroğlu oyların %55,1’ini alıyor, Erdoğan ise %44,9’da kalıyordu. Yani seçim ilk turda bitiyordu. Alf Araştırma’nın, Kılıçdaroğlu’nun alfa olduğunu gösteren müjdesinin akabinde bir muştu da Aksoy Araştırma’dan geldi: Kılıçdaroğlu %55,6, Erdoğan %44,4. Çıtayı yukarı çekme işini ise her zamanki gibi Avrasya Araştırma üstlendi: Kılıçdaroğlu %57, Erdoğan %43. Misalleri çoğaltmak pekala mümkün. Özellikle 6 Mart’tan sonra mebzul miktarda anket üretildi ve henüz aday tartışması sürerken “aday anketlere göre belirlenmez” diyenler bir anda çark etti. Anketleri delil göstererek Kılıçdaroğlu’nun doğru tercih olduğunu, ağızlardaki apriori bir şayia hâline getirdiler. Daha önce “pop star değil, devleti yeniden inşa edecek Cumhurbaşkanı seçeceğiz” diyerek Yavaş ve İmamoğlu’nun adaylıklarına bariyer koyan Kılıçdaroğlu, adeta Fahrettin Aslan’ın Maksim Gazinosu’nda sahne olan bir assolist gibi abartılı ve gösterişli takdimlerin yegane muhatabı oldu. Artık pirlik demine gelmiş bir dervişi, cevval bir şövalye kıvamında servis eden anketler ve bu doğrultuda CHP medyası tarafından yürütülen mizansen muhalifleri galeyana getirmeye yetmişti bile. Ağızlardaki kekremsi tat çoktan gitmişti. Kuru sıkı tabancalardan sıkılan kurşunlar, mitralyöz mermisi olarak duyuluyordu. Kimse bu tip araştırmaların künyelerini incelemiyor, metodolojilerine bakmıyor, nasıl fonlandıklarını umursamıyordu. Sıradan seçmenin bu gibi teknik detaylarla ilgilenmemesi kuşkusuz olağandı fakat siyaset bilimci, gazeteci veya iletişimci titrini taşıyanların “bu iş tamam, oley” naraları atmasının elle tutulur hiçbir tarafı yoktu. Mesela Millet İttifakı’nın adayının resmen belirlendiği tarih olan 6 Mart’tan sonraki dört iş günü içerisinde peş peşe dört farklı anket yayımlandı. Aklı başında -Emre Erdoğan gibi- birkaç istisnai figür hariç mürekkep yalamış muhalifler, bu kadar kısa süre içerisinde verilerin nasıl toplanıp işlendiğini ve “bilimsel” bir ankete dönüştüğünü sorgulamaya tenezzül dahi etmedi ya da etmek istemedi. Seçim döneminde yapılan kamuoyu araştırmalarındaki garabetler, anketlerin vesikalık fotoğraf çektirir gibi şipşak üretilmesinden ibaret değil. Anketçilerin meslek etiğine mugayir tavırlarını da es geçmemek gerek.

30 Nisan 2023 tarihinde paylaştığı anketinde Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM), Muharrem İnce’nin, Mart’ta %16 olarak bulunan daha doğrusu saklanan oyunun, Nisan sonunda %6,1’e düştüğünü çarçabuk açıklayıverdi. Peki neden İnce’nin %16’ları gördüğü dönemde yaptığı anketi kamuoyundan esirgedi TEAM? Bu tamamen tesadüf müydü? TEAM’in İnce’nin yükselişindeki ketumluğu, düşüşü söz konusu olduğunda nasıl saydamlığa evrildi? TEAM’i, iki kişinin bildiği sır değildir anlayışından sonunu düşünen kahraman olamaz çizgisine geçirten mücbir sebepler mi vardı? Öte yandan yine aynı araştırmada Muharrem İnce’nin oylarıyla alakalı şu iddia öne sürülmüştü:

“Mevcut İnce oylarının da %60’ı ikinci turda Kılıçdaroğlu’na vermeyi düşünen seçmenlerden oluşuyor. Bir başka deyişle İnce’nin oylarının azalmaya devam etmesi Kılıçdaroğlu’na yaramaya devam edecek görünüyor.”

Sahi anket tekniğinde objektiflik ilkesine halel gelmemesi için olabildiğince yansız bir biçimde hazırlanması gerekmiyor muydu? En temel siyasal hakkı olan seçilme hakkı, CHP medyası ve bu medyaya adanmış ya da aldanmış fanatikler tarafından alenen gasp edilmeye çalışılan bir siyasî hakkında böyle bir spekülatif iddiayı nasıl ve neden dile getirdi TEAM? Keza bu alelıtlak kehanetten sonra Muharrem İnce hiç hak etmediği hâlde iyiden iyiye vebalı muamelesi görmeye başladı. Vebali acaba kim[ler]in boynuna…

Tarla bitkileri uzmanı Prof. Dr. Özer Sencar’ın kurucusu olduğu Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi ise seçimden sonra anket açıklayarak istatistik bilimindeki standart sapmayı tarihe karıştıracak dahiyane bir buluşa imza attı. Metropoll, 15 Mayıs’ın sabah saatlerinde yaptığı fakat ne hikmetse paylaş[a]madığı bir anketin sonuçlarını duyurdu. Halbuki aynı firma, 10-11 Mayıs tarihlerinde yaptığı ve kamuoyuyla paylaşma cömertliğini gösterdiği anketinde Kılıçdaroğlu’nu %49,1, Erdoğan’ı ise %46,9 bulmuştu. Firma sahibi Sencar gelen eleştirileri 7 Mayıs’taki Erzurum olaylarına bağlayarak şöyle geçiştirdi:

“Biz Erzurum’daki olayı fazla büyüterek yaptığımız ilk işten şüphe ettik. Eğer Erzurum’u yaşamamış olsaydık, 4-5-6 Mayıs tarihlerinde yaptığımız araştırmayı hemen açıklardık. Ancak şimdi görüyorum ki ikinci araştırmayı yapmakla büyük hata yapmış olduk…Paylaşma meselesi değil ama kendime şunu demem gerekirdi: “Bir Erzurum olayı bu kadar etkili olmaz, önemseme.” Nitekim seçimde görüyoruz ki bu, milleti etkilememiş.”

Yukarıdaki cümlelerden de anlaşılacağı üzere Metropoll, Erzurum olaylarının seçim sonuçlarını değiştirecek çapta bir etkiye neden olup olmadığını ölçmek yerine bu hadisenin zaten büyük bir etkiye sahip olduğunu varsayarak sahaya çıkmış. Yani veriye değil de zanna dayanmış. Metropoll yetkililerine sormak lazım; hangi bilimsel kriter, ampirik bir araştırmaya hüsnükuruntudan hareket edilerek başlanılmasını onaylıyor? Ayrıca Metropoll, 6 Mart’tan sonraki anketlerinin hiçbirinde Erdoğan’ı, Kılıçdaroğlu’nun önünde bulmamışken, kamuoyuyla paylaşmadığı araştırmasında Erdoğan nasıl birdenbire üç puan -ki bu takriben 2 milyon oydur- öne geçiyor? Yayımlamadıkları anketi özel bir metodolojiyle mi gerçekleştirdiler acaba? İnsan sadece hayret etmiyor, hâliyle merak da ediyor…

Yukarıdaki görsel ise Ertan Aksoy’un kurucusu olduğu Aksoy Araştırma’ya ait. 1 Mayıs’ta paylaşılan bu sonuçta, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması hâlinde Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’a yaklaşık 8,5 puanlık bir fark atacağını öngörülmüş. Hemen alttaki cümlede ise şöyle bir bilgi notu düşülmüş: “Bu fark, adaylıkların resmileşmesinin ardından yaptığımız ölçümlerde bulduğumuz en düşük farktır.” İşte tam da burasını biraz eşelemek gerek çünkü Aksoy Araştırma 18 Nisan’da duyurduğu bir önceki anketinde söz konusu farkı, %14,8 olarak ölçmüştü. Diğer bir ifadeyle Aksoy Araştırma, sadece on üç gün içerisinde Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a neredeyse 4 milyonluk bir oy geçişi olduğunu iddia ediyordu. Bu kadar kısa süre içerisinde böylesine büyük bir seçmen geçişini tespit eden şirket, bunu anlamlandırma gereği bile duymadı. Kurucu Ertan Aksoy seçim sonrası katıldığı Tele 1 yayınında, bu durum için “seçmen davranışlarında bunlar var” demekle yetindi. Bir siyaset bilimci olarak Ertan Bey’e burada hak vermek zorundayım. Doğru, seçmen davranışlarında nadiren de olsa bu tür keskin ve kitlesel geçişler gözlemlenebiliyor ancak bunun için olağanüstü bir olayın vuku bulması şart. 18 Nisan ile 1 Mayıs arasında sıra dışı ne oldu? 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kastedilmiyordur herhalde… Eğer bir araştırma şirketi, kısa süreli periyotlarda yaptığı anketlerde bu kadar farklı sonuçlara ulaşıyorsa, kuvvetle muhtemel ya örnekleminde ya da yönteminde fahiş bir hata vardır. Gerçi bir ihtimal daha var: manipülasyon. Neyse “Kemal’im yaptırmaz” diyerek bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum.

Unutmadan ekleyelim; Aksoy Araştırma bu oy geçişi ile ilgili olarak en detaylı açıklamasını seçimden bir gün önce paylaştığı trend analiziyle yaptı. Bir anlamda şirket ağzındaki baklayı 13 Mayıs’ta çıkardı. Buna göre, son 1 ayda Kılıçdaroğlu’nun oyları %47 bandında sabitlenmişken, Erdoğan %7’lik bir artışla oylarını %45’lere taşımıştı. Madem öyle, Aksoy Araştırma bunu neden son gün ilan etti? Erdoğan’ın, %41’leri yakaladığı zaman bu husus vurgulansaydı, muhalefet adına daha iyi olmaz mıydı? Kızıldeniz eski hâline dönmeden, daha erken bir saatte yapılan makbul bir tövbenin kime, ne zararı olurdu? Aksoy Araştırma’ya yöneltilecek bir diğer soru da Mart ve Nisan aylarında duyurduğu anket bulgularında neden iki adaylı senaryoyu öne çıkardığıdır? Muharrem İnce oylarının Erdoğan ve Sinan Oğan’a gitmeye başladığını bir ay önce müşahede eden Aksoy Araştırma, bunu açıklamak için neden son günü beklemiştir? Anket üzerine tasarruf birilerinin maslahatına menut galiba…

Yazıyı okuyanların gözleri muhtemel Konda’nın ak saçlısı Bekir Ağırdır’a, ORC’nin sahibi Mehmet Pösteki’ye, Türkiye Raporu’ndan Can Selçuki’ye, MAK’ın tek adamı Mehmet Ali Kulat’a dair de birer bahis arıyordur. Haklılar; seçim dönemi boyunca “Bursa’dan gol haberi var” diyerek ekran ekran dolaşan bu isimleri de hatırlatmak elzem. Kısmetse Vebal 2023 II: Muhalif Medya başlıklı devam yazımda…