Karadenizli senatör, değirmen taşı ve Altılı Masa

“Kim bilir, belki de Altılı Masa’nın aslî motivasyonu, Türkiye’ye dair hayallerinde samimi olan ama hayalleri ve yetenekleri arasında kapanmaz bir mesafe bulunan malum siyasetçiye geçiş garantili köprü yapmaktır.”

Oysa hikaye ne de güzel başlamıştı değil mi? Eskiden birbirlerinin çehrelerini gördüklerinde alınları hafiften kırışan, sözlerini duyduklarında ağızları kekremsileşen altı siyasî partinin lideri, iktidara gelmeleri hâlinde, Türkiye’yi bir marazlar memleketine çeviren Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ni değiştirip yerine defolarından arındırılmış bir parlamenter sistemi ikame edeceklerini bildirmişlerdi. Otoriter rejimin tahakküm ve kasvetinden bunalan muhalif kitle büyük bir sevinçle karşılamıştı bu gelişmeyi. Solcusundan sağcısına, devrimcisinden liberaline bütün muhalifler, boğazdan geçen gemilerin önünde çocukça sıçrayışlarla eğlenen şakacı yunuslar gibi şendi. Eskiden partiler ya seçim barajını aşabilmek ya da birkaç sandalye fazla kazanmak amacıyla ittifak tesis ederlerdi;ancak bu birliktelik farklıydı…Akıbet henüz belli olmasa da niyet hayırdı. Üstelik bu altı partinin dördü, büyükşehirlerde muvaffak oldukları 2019 yerel seçimlerinden talimliydi.Türkiye’nin uzlaşma yerine çatışmayı berkiten siyasî kültürünün değişmesi için bu birliktelik önemli bir merhale olabilirdi; fakat evvela uğruna halkın israf edildiğihükûmet sisteminin ilgası gerekiyordu. Nitekim 28 Şubat 2022 tarihindeCHP, İYİ Parti, SP, DP, DEVA Partisi ve GP’den müteşekkil Altılı Masa, kamuoyuyla paylaştığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni ile gülbangını çekti ve iktidara resmen meydan okudu.

Osmanlı İmparatorluğu’nda havasın bed’-i besmele cemiyeti, avamın ise âmin alayı dedikleri en az sünnet düğünleri kadar önemli bir seremoni vardı. Buna göre, mektebe yeni başlayan çocukların okuldaki ilk günleri bir törenle kutlanırdı. Âdete uygun olarak,çiçeği burnunda mektepli çocuğun ailesi önceden mektebin hocasına haber verirdi. Hoca daçocukları sıraya dizer, öndekiler koro halinde ilâhiler okur ve arkadakiler de beyit aralarında “âmin!” diye bağırarak neşe içinde çocuğun evine gelirlerdi.Altılı Masa’nın lansman merasimi de tıpkı bir âmin alayı havasında başlamıştı. Memleketin mürekkep yalamış kesimi, Masa’yasıradan bir hüsnüzannı aşan teveccühle yaklaşmışlardı. Altılı Masa da kendisine karşı gösterilen bu hususi alakaya yakışan cesur ve yenilikçi tavrı, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem başlığıyla yayımladığı manifesto metninde gösterdi. Kah duygulara, kah akıllara hitap eden büyük beylik laflar hem mezkur metinde hem de liderlerin konuşmalarında kol geziyordu. Cumhuriyet deneyimini iyi bir istikamete sokacaklar, vatandaşın saadet ve huzurunu gözetecekler, demokrat dimağların serbestiyetine imkan veren bir ortamı sağlayacaklar, ülkenin müzmin problemlerine deva bulup bunları gelecek nesillere intikal ettirmeyeceklerdi. Vakit, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 20 yıllık iktidarından usananlar için yüksek sesle, hep bir ağızdan ve iştiyakla “âmin!” deme vaktiydi. Bu ulvî teşebbüsün semeresi ilk seçimde muhakkak toplanacaktı. Aksi bir ihtimali düşünmek zaten mümkün değildi. Nasılsa ülkenin siyasî, ekonomik ve toplumsalkonjonktürü de Masa’nın lehineydi. Tek amacı devletin, Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında temsilinin devamını sağlamak olan AK Parti artık bir politbüro gibi hareket ediyor; vatandaşa muğlak bir beka söyleminin dışında hiçbir şey sunmuyordu. Keza iktidarın politika üretme kapasitesine de inme inmişti.Bu yüzden dâhildekihegemonyanın tahkimi için alakalı alakasız bütün olaylar, siyasal spektrumun dışına çıkarılıp güvenlik alanının konusu hâline getiriliyordu. Dolayısıyla demokratik zemin daralmakta, özgürlükler budanmakta idi.Halkın ayyuka çıkan sorunları ise bu olağanüstülük girdabının markajından çıkamıyordu bile.

Hülasa Altılı Masa’nın iktidarı devralması için yapması gereken tek şey seçim gününün gelmesini beklemekti. Daha doğrusu ekseriyet bu zehaba kapıldı; çünkü Masa’nın siyasetin rutin akışına mündemiç başlıkları yerine getiremeyeceğini kimse aklının ucundan geçirmemişti.Yaklaşık 10 aylık bir uzlaşma sürecinin somut anlamdaki çıktıları, sadece modern vakanüvislerin okuyacağı birkaç tane pdf dokümanından ve kurumsal bir web sayfasından ibaret olmamalıydı.Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişin aşamaları üzerinde mesai harcamak elbette küçümsenemezdi; fakat iktidarın yamalı bohçayı andıran iktisadî modeli yüzünden Maslow’un ihtiyaçlar piramidinin dibinde debelenen insanlar, yavan bir parlamentarizm müdafaasıyla daha ne kadar oyalanabilirdi?İktidar mahfillerinin uykularını kaçırmayı çoktan başarmış olması gereken bir Masa, nasıl oldu da iktidarın temel besin maddesi hâline gelebildi?Şimdiye kadar kararsız seçmenin sinesinde makes bulması umulan bir Masa, ne oldu da kendi seçmenini dahi mutmain edemeyen bir noktaya sürüklendi? Her şey bir yana, kerli ferli siyasetçilerden oluşan bir Masa’nın, ülkenin bariz problemlerine karşı bu denli hipermetrop kalabilmesinin sebebi neydi? Acaba söz konusu hipermetropinin nedeni, Masa’nın ülkenin problemlerinden ziyade bir siyasetçinin, siyasete dair ontolojik sorunları çözmek için teşekkül ettirilmesi mi yatıyordu?

Yukarıdaki sorular, -özellikle de son soru- girizgahı tantanalı başlayan ama henüz dişe dokunur bir siyasî tema ortaya koyamayan Altılı Masa hikayesini sorgulayan zihinleri şu sıralar hayli meşgul etmekte. İktidarın ahlakî bölgede mevzilenerek çarpışmasının saikleri üç aşağı beş yukarı belli iken Masa’nın apolitik bir habitatta yaşama ısrarındaki hikmet ne? Şimdilerde asıl deşilmesi ve eşelenmesi gereken yer işte tam da burası. Oyun teorisi ve matematiği siyaset bilimine uygulamasıyla bilinen William Harrison Riker’inkonu hakkındaki fikirleri ise epey ilginç.Riker, avantajlı durumda olmayan politikacıların manipülasyon için başvurdukları en kestirme yolun ittifak kurmak olduğunu belirtiyor. Ona göre, siyasî manipüle edici, cezbedici önerilerle bir ittifak kurar veyahut mevcut ittifakını yeni katılımlarla genişletir. Yeni katılımlardan sonra doğal bir yeniden tanımlama süreci başlar.Bu yeniden tanımlama işinin esprisi ise manipüle edicinin çıkarlarının hilafına olan her şeye uygun olmama etiketinin yapıştırılmasıdır. Altılı Masa’nın mevcut ahvali ve bir politikacıya matine suare vurulan II. Erdoğan yaftası düşünüldüğünde, Riker’in genellemeleri yabana atılmayacak cinsten.

Kim bilir, belki de Altılı Masa’nın aslî motivasyonu, Türkiye’ye dair hayallerinde samimi olan ama hayalleri ve yetenekleri arasında kapanmaz bir mesafe bulunan malum siyasetçiye geçiş garantili köprü yapmaktır. Böylelikle şahsî gayretleriyle asla kapatamayacağı mesafeyi en kestirme ve maliyetsiz yoldan kat edebilir. Bu noktada kestirme yolların her zaman en tekin seçenekler olmadığını ve çoğu zaman külfette donatılmış vahim bir tablo yarattığını unutmamak lazım. Merhum Ferruh Bozbeyli anılarında,ismini vermediği Karadenizli bir senatörün siyasette aradığı kestirme yolun akıbetini, yine onun yöresinden bir fıkrayla üstü kapalı olarak anlatır. Okuyanın yüzünde en küçük bir tebessüme dahi yol açmayan fıkra ise aynen şöyledir:

“Bizim uşaklar dağda dolaşırken büyük bir kaya görmüşler. Biri: “Bu kayadan iyi bir değirmen taşı olur.” demiş. Bu fikri herkes beğenmiş. Bir iki gün uğraşıp taşı bir güzel yontmuşlar ve bir değirmen taşına benzetmişler. Ama köye nasıl indireceklerini bir türlü kararlaştıramamışlar. Herkes bir fikir atıyormuş ortaya. Biri, “Bizim Hasan’a soralım.” demiş. Köylerinde aklı evvel bir Hasan Efendi varmış. Hasan bir taşa bakmış, bir köye, bir de bizim uşaklara: “En iyisi bu taşı, kestirmeden indirmeli köye demiş. “Yuvarlayalım gitsin.” Uşaklar fikri çok beğenmemişler. Ya başka tarafa yuvarlanırsa diye, kaygılarını belirtmişler. Hasan: “Ben taşın deliğinden başımı sokacağım, başka tarafa giderse köye doğru ayarlayacağım.” “O zaman oldu.” demiş uşaklar. Hasan başını taşın deliğine sokmuş ve uşaklar taşı yuvarlamışlar. Taş beş-on metre gittikten sonra Hasan bir tarafa cansız düşmüş, taş da kendi bildiğine yuvarlanmaya başlamış. Ama köye doğru gitmiyormuş. Bütün uşaklar bir ağızdan bağırmaya başlamışlar, “Uuuy! Hasan, yan yana gideyisun. Uuuy Hasan!”

Bozbeyli’ninh iç komik olmayan fıkrası, aslında Altılı Masa’nın bugünlerde yaşadığı türbülansları anlamlandırılacak misalleri barındırmakta. Bir grup köylüalelade bir kayayı, canhıraş uğraşlarla değirmen taşına benzetiyorlar. İş bu kayanın köye taşınmasına geldiğinde ise hâliyle kafalar karışıyor ve birisi tatbiki muhal planını devreye sokuyor. En nihayetinde ne taş köye ulaşıyor ne de nakil operasyonunu yürütenaklı evvel sağ kalıyor.Son sözü Pir Sultan Abdal söylesin: “Hakka mağfur olmak ister, halka makbul olmadan…”